HABERLER » Röportajlar » Öğrencilerle Çalışmak İnsanı Her Daim Genç Tutuyor | ALUMNI UAA - Üsküdar Amerikan Lisesi'nden Yetişenler Derneği

SEV'DEN MEZUN OLAMAYANLAR:

DİLEK YAKAR (UAA’75)

Öğrencilerle Çalışmak İnsanı Her Daim Genç Tutuyor

Üsküdar Amerikan’dan mezun oldu. Ardından Boğaziçi’ne girdi. Okulu henüz bitirmeden öğretmenlik teklifi aldı. Öğretmenlik yaptı, sonra yöneticiliğe geçti. SEV Eğitim Koordinatörü Dilek Yakar, 35 yıla yakın hizmetiyle tam bir “Mezun Olamayan Mezun.”

Henüz okulu bitirmeden, Üsküdar yöneticileri Dilek Yakar’ı çay partisine davet  edip öğretmenlik teklif etmişler. Peki sonrasında neler oldu?  25 yılını okulda, son on yılını da SEV’de Eğitim Koordinatörü olarak geçiren Dilek Hanım anlatıyor:

Sizin Okula dönmeniz nasıl oldu?

Ben Üsküdar Amerikan’ı bitirdikten sonra Boğaziçi’nin İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne girdim. 1979’da üniversiteyi bitirdim. Okulda ayrıca TOFL eğitmeni olmak için dersler de aldım. Boğaziçi’nin başında da Hikmet Sebüktekin adlı bir öğretim üyesi vardı. O, UAA’ya telefon ediyor. “Elimde öğretmen olarak çıkmak üzere olan iyi bir iki isim var, ilgilenir miyiz?” diyor. Benim ismimi de söylüyor. O sıradaki müdürümüz Ms. Millett, “O bizim öğrencimiz zaten. Benim şahsen öğrencimdi. Kendisini tanıyorum.  Söyle bize uğrasın” diyor. O kadar komik ki, ben daha mezun olmamışım bile. Sonra beni UAA’ya çağırdılar. Tülin Büyükalkan (UAA’65) o zaman lise müdürüydü. Figen Ayfer (UAA’63) yanılmıyorsam ortaokulun müdürüydü. Hepsi de benim bizzat öğretmenim olmuş kişilerdi.

Nasıl karar verdiniz?

O zamanlar Ms. Millett’in evinin terası vardı. Orada beni çay ve kurabiye ile ağırladılar. Önce konuştuk, sonra okula dönmem konusunda karar verildi. Yani, daha mezun olmadan UAA gibi bir okula, İngilizce öğretmeni olarak işe alınmış oldum.  Zaten öğretmen olmayı planlıyordum. İşte dört seneden sonra yeniden okuldaydım.

O kadar küçüktüm ki, lise ikiler ve üçler beni öğrenciliğimden tanıyorlardı. George Jevromovic adında genç, yakışıklı Yugoslav kökenli Amerikalı biriyle aynı sene işe alındık. Okulun ilk günü. Yeni öğretmenleri tanıtıyorlar. Önce beni tanıttılar. Öğrenciler “A bu bizim Dilek değil mi” gibi şeyler söylediler. Kimse ‘Dilek Hanım’ demiyor.  Sonra Jevromovic öğrencilere tanıtıldı. Törene bomba düşmüş gibi oldu. Alkış, kıyamet. O zaman kız okulu daha, gerçekten yakışıklı bir öğretmendi.

Öğrenciler beni hoca gibi görmüyorlardı yani. Nasıl görsünler ki... 22 yaşındaydım daha. Okula başlayan hazırlık öğrencileri de 12 yaşındaydı. Öğretmenler odasında da bir köşede otururdum. Öğretmenler “hadi kızım bana bir çay getir” filan diye dalga geçiyorlardı. Okulun en genciydim. Şu anda da en yaşlılardan biriyim. İlginç gerçekten...

Bayağı eğlenceli ve ilginç yıllar  geçirmişsiniz. Üsküdar Amerikan’da hangi bölümlerde çalıştınız?

Hazırlık sınıflarında öğretmen olarak başladım. Bir ara Esin Hanım ve Tülin Hanım’ın asistanı gibi çalıştım. Okulun yönetimiyle ilgili işleri de o sırada öğrendim. Tercümeler yapıyordum. Konuşmaları toparlıyordum. Toplantıları takip ediyordum.  İlköğretim açılınca “buraya geçer misin” dediler. Ben de “geçerim” dedim. 

SEV İlköğretim’in ilk müdürüsünüz değil mi? Şimdi tüm SEV İlköğretim’lerin koordinatörüsünüz?

Evet. Bugün bütün İlköğretim’leri takip ediyorum. Buradan arkadaşlarla birlikte destek oluyoruz. Üsküdar SEV’i iyi biliyorum. Diğer okullar hakkında da gide gele oldukça bilgim oldu. Üç okulda da müthiş bir çalışma ortamı oluştu. Birbirlerine destek oluyorlar. Paylaşıyorlar. Her şeyi ortak yapıyorlar. Kısacası, aralarında iyi bir sinerji var.

Mezunların okullarına geri dönmelerine nasıl bakıyorsunuz? Sizce bu bir avantaj mı, dezavantaj mı?

Bence avantaj. Bir kere eğer İngilizce öğretmeni arıyorsak ve İngilizce olarak fen matematik dersi verecek birini istiyorsak; İngilizce seviyeleri gerçekten iyi olan öğretmenler ancak küçük yaşta dil öğrenmeye başlamış kişilerden çıkabiliyor. Onlar, hem dile hakim oluyorlar, hem de kendilerini rahat ifade edebiliyorlar.

Bizim hep yaşadığımız bir sorun var. Velilerimiz ana dilleri İngilizce olan öğretmenlerin ders vermelerini istiyor. Ya da çok iyi İngilizce bilen çift dilli öğretmen istiyorlar. Kendi mezunumuz olunca, ortada bir sorun kalmıyor. Veliye diyorsun ki “Evet Türk öğretmen giriyor ama bakın ben bu okulun ürünüyüm. Biz bu okulda yetiştik ve sizin çocuğunuz da böyle olacak.”

Önemli bir nokta daha var. Okulun bir ruhunun olması gerekiyor. Onu, bizim mezunlarımızda, çok kolay yakalıyorsunuz. Kurum jargonunu da biliyorlar.

Uzun yılların ardından okulu bırakmayı hiç düşündünüz mü?

İnsanın hem sevdiği işte çalışıp, hem de para kazanması güzel bir şey. Henüz bırakmayı düşünmüyorum ama eskisi gibi de okul müdürü olacak kadar kendimi enerjik hissetmiyorum. O stresi artık kaldıramam. Ağır gelir.

Yılların birikimine sahip bir eğitimci olarak gençlere neler önerirsiniz?

İnsanlara öğretmen olmalarını çok öneririm. Çünkü hakikaten çok zevkli bir iş. Çocuklarla beraber olmak, insanı devamlı genç ve enerjik tutuyor. Bütün yeni jargonu da biliyorsun. Giyim tarzını da biliyorsun. Nelerle ilgileniyorlar? Onları biliyorsun. Hangi kitaplar çıkıyor? Okuldan takip ediyorsun. Kısacası, onlar her şeyi biliyorlar sen de öğreniyorsun. Sonra ofis hayatıyla okul hayatı birbirinden çok farklı. Ben koordinatör olarak Vakıf’a ilk geldiğimde biraz zorlandım. Çünkü günler hep aynı gibi,  pek bir değişiklik yok. Gelen yok. Giden yok. Halbuki okulda inanılmaz bir sirkülasyon vardır. Çocuk gelip gidiyor. Veliler gelip gidiyor.

https://www.ualyetder.org/tr/ogrencilerle-calismak-insani-her-daim-genc-tutuyor